Yemyeşil dallarla çevrili bir yolun yılankavi kıvrımlarını pedallıyorduk.
Güneş tepede olsa da dalların gölgesi yolumuzu serin kılıyordu.
Dik bir yamacın belli belirsiz izlerinden geçmiş, toza ve toprağa bulanmıştık.
Akıp giden yolun boşluğunu kan ter içinde soluk soluğa doldurmaya çalışıyorduk.
Yol bizi kendine çekiyordu. Dayanılmaz bir heyecanla kükrüyordu Demir Atlarımız.
Boşluğa her dokunuşumuz bir anı damlasını katıyordu zamanın imbiğine.
Damıtılmış zamanların bahar aromalı kokusunda ilerliyorduk.
Her bir pedal dönüşü yolun izi oluveriyordu ardımızda.
İzlerle dokunuyorduk yolun boşluğuna.
Yol oluyorduk, iz oluyorduk, zaman akıyordu sonsuzluğa…
(Hakan EŞME / Coğrafya: Korudağlar)