Kırk hali var yolun. Kırkı da birbirinden farklı, kırkı da birbirinden demli.
Güneşli, rüzgarlı, yağmurlu…
Islak, kuru, tozlu, topraklı…
Karardıysa gökyüzü, rüzgar serinliğini üflüyorsa uzaklardan, kır çiçekleri, otlar sallanıyorsa yelin yönünde nazlı nazlı ve o nemli soluğu çekiyorsan içine, en yakın zamanda, bekle, karışacaktır gökyüzünün aşkı yeryüzüne.
Kuruyan topraklar ıslanacaktır göğün gözyaşları ile.
Sert bir zeminde dönüyorsa iki teker ve öngörüp yağmuru, aldıysan malzemeni yedeğine, bir türkü dola dudağına, diline, çıkar keyfini damlaların, alnından süzülsünler yere.
Yok eğer yumuşaksa zemin, hazırlan o zaman çamura, batağa; tekerler saplanacak ve belki de dönmeyecek.
Çıkmalısın o yoldan bir an önce.
Yolun kırk halinden biri de bu işte; yağmur-çamur hem de en şifalısından, dönebilsin yeter ki tekerler.
Yolcu bir sağanağa yakalanır ve kalemine düşer bu heceler.
Yağ yağmur / teknede hamur…
Hakan EŞME / Hemit Köyü Yollarında